ABD, yirmi yıl önce işgal ettiği Afganistan'dan, arkasında muazzam bir yıkım bırakarak 31 Ağustos'ta tamamen çekilmiş olacak.
11 Eylül saldırılarının ardından İttifakın kolektif savunmasını düzenleyen 5.maddeyi tarihte ilk defa işleten ABD, NATO'nun desteğiyle "Sonsuz Özgürlük" operasyonunu başlatmıştı.NATO, "Afganistan'ı istikrara kavuşturmak ve sürdürülebilir barışı inşa etmek" amacıyla Aralık 2001'de Uluslararası Güvenlik Destek Gücü'nü (ISAF) kurmuş ve görev alanı tedricen genişleyen bu yapı 2006 yılında Afganistan'ın tüm bölgelerinde faaliyet göstermeye başlamıştı.
ISAF'ın misyonunu tamamlamasının ardından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) bu defa Aralık 2015'te "Kararlı Destek" misyonunu başlattı.Ne var ki NATO şemsiyesine rağmen Afganistan'daki operasyon başından itibaren ABD'nin güdümünde oldu.
Nitekim 8 Temmuz 2021'de çekilme sürecine ilişkin açıklama yapan ABD Başkanı Joe Biden, "istikrar" yahut "sürdürülebilir barış" tezlerini kullanmaya gerek duymadan, başından itibaren ABD'nin hedefinin el-Kaide lideri Usame bin Ladin'i ortadan kaldırmak ve Afganistan'daki terör tehdidini ABD'nin hedef alınamayacağı şekilde azaltmak olduğunu söyledi ve ekledi: "Bu amaçlarımıza ulaştık; zaten bunlar için gitmiştik."
Krizin bölgesel boyutu
Gelinen noktada, Afganistan'da istikrar ve barıştan bahsetmek imkansız olduğu gibi BMGK'nin ISAF'ı kuran 1386 numaralı kararında bahsedilen "Afganistan'ın egemenlik, bağımsızlık, toprak bütünlüğü ve milli birliğine duyulan bağlılık" ise artık ironiden öte bir anlam taşımıyor. Sürecin mevcut koşullardaki en çarpıcı boyutu ise krizin bölgesel boyutunu ön plana çıkarmak oldu.
Afganistan 652 bin kilometre kare yüzölçümü ve tahminen 37 buçuk milyon nüfusuyla Güney Asya'nın İran, Pakistan, Çin, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan'a komşu olan önemli bir ülkesi. Çekilme kararının ardından ABD'nin işgaline gerekçe olan Taliban'ın ülkede hızla mevzi kazanması Afganistan'da -ne kadar mevcutsa- dengeleri tekrar altüst etti.
Her geçen gün Afganistan hükümetine rağmen ilerleyişini artıran ve gelen son haberlere göre Tacikistan ve İran sınırlarında önemli kentleri ele geçiren Taliban'ın Afganistan siyasetinde kalıcı olacağı açık.Nitekim ABD ve Çin dahil çeşitli devletler, Taliban ile hükümet arasında arabuluculuk yapmak için çoktan kolları sıvamış bulunuyor.
Fakat taraflardan hiçbiri yakın gelecekte Afganistan'a istikrar ve barışın geleceğini öngörmüyor.Derinleşeceği aşikar olan istikrarsız ortamdan en büyük zararı da yine Afganistan halkı görüyor. Öyle ki milyonlarca fiili yahut potansiyel Afgan göçmen uluslararası toplumun gündemine oturdu.
Afganistan'la 945 km kara sınırı paylaşan İran'ın, Türkiye ile de 560 km sınırının bulunması konuyu Türkiye ile İran arasında da önemli bir gündem haline getiriyor.Son yıllarda İran'ı geçerek Türkiye'ye, buradan da daha batıya ilerlemeye çalışan Afgan göçmenlerin sayısındaki artış dikkat çekiyor.
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü verileri de bu hareketliliği doğruluyor.Asıl endişe ise bu sayının daha da artması.Türkiye açısından bu konuda İran'la işbirliği yapmak hayati önemde.Ne var ki şu ana dek İran'dan çok olumlu sinyaller gelmiyor.
Uzun yıllar içinde ülkeye yerleşmiş çok sayıda Afgan göçmene ev sahipliği yapan İran, bu sayının artmasını istemiyor ve sınırdan geçişleri engellemeye çalışıyor.Ancak İranlı yetkililer, bu politikanın göç baskısının artması durumunda işe yaramayacağını biliyorlar ve şayet Afganistan'da insanların yurtlarını terk etmesinin önüne geçecek adımlar atılamazsa İran, göçmenlerin İran üzerinden serbest geçişine izin vereceğe benziyor.
Konunun ikili ilişkiler açısından kilitleneceği temel nokta tam da burası.Peki İran, Afganistan'daki sürece nasıl bakıyor?
İran Afganistan'da ne istiyor?
İran ve Afganistan aynı jeopolitik hattın üzerinde bulunan ve kültürel açıdan hayli yakın iki ülke.Uzun bir tarihi arka plana sahip olan ilişkilerde Sovyetler Birliği'nin 1979-89 yılları arasındaki Afganistan işgali dönüm noktası oldu. İşgal ve sonrasında yaşanan iç karışıklıklar nedeniyle çok sayıda Afgan topraklarını terk ederek İran'a sığındı.
Takip eden yıllardaki gidiş gelişlerin sonucunda halihazırda İran'da yaklaşık bir buçuk milyonu kayıtlı olmak üzere takriben iki buçuk milyon Afgan göçmen bulunduğu tahmin ediliyor.
Afgan göçmenler İran'a akın ederken İran- Irak Savaşı tüm şiddetiyle devam ediyordu ve kamuoyu da süreci kaygıyla izliyordu.Ayetullah Humeyni ise "Onlar da Müslüman biz de Müslümanız; onları kabul edip ağırlamalıyız" diyordu.
Dahası Humeyni, "İslam sınır tanımaz" diyor ve diğer ülkelerdeki Müslümanların mukadderatıyla alakadar olmayı da bu evrenselliğin bir parçası olarak görüyordu.Nitekim her ne kadar Afgan göçmenler bu ülkede önemli sorunlarla karşı karşıya kalsalar da İran, uzun yıllardır çok sayıda Afgan göçmene ev sahipliği yapıyor.
Fakat ülke kamuoyunda bu konuda her zaman var olan tepki son yıllarda ekonomik sorunlara bağlı olarak daha da arttı.Afganistan'da hükümet ile Taliban arasındaki çatışmalar ise konuyu öncelikli bir ulusal güvenlik sorunu haline getirdi.
Son dönemlerde Taliban'ın İran sınırındaki bazı bölgelere hakim olmasıyla beraber, İran'ın Afganistan'a açılan Güney Horasan eyaletinde bulunan Mahirud ve Horasan-ı Rezevi eyaletindeki Dugarun sınır kapılarında ticaret durma noktasına gelmişti.
Son olarak İran, Afganistan tarafındaki çatışmaların artması nedeniyle Sistan-Beluçistan eyaletinde bulunan Milek kapısını da kapattı. İran'ın Afganistan krizine bakışını bu gelişmeler ekseninde değerlendirmek gerekir.
İran Parlamentosuna bağlı araştırma merkezinin Temmuz 2021'de yayımladığı "Afganistan Krizi ve İran'ın Öncelikleri" ana temalı rapor da İran'ın Afganistan krizine bakışına dair önemli ipuçları veriyor.ABD'nin Afganistan'da hem hükümet hem de Taliban'a çerçevesini kendi çizdiği bir barışı dayattığını savunan rapor, İran'ın bölge devletleri nezaretinde bir diyalog başlatması gerektiğini belirtiyor ve bu çerçevede dört hususu ön plana çıkarıyor: Şiddeti azaltıp derhal ateşkes sağlamak, Afgan hükümeti ile Taliban arasında diyalog başlatmak, seçimleri kısa vadede düzenlemek ve ulusal birlik hükümeti kurmak.
Nitekim İran, sonuncusu 7 Temmuz 2021'de Tahran'da dönemin Dışişleri Bakanı Cevad Zarif'in de katılımıyla düzenlenen ve hükümetle Taliban yetkililerini bir araya getiren toplantı olmak üzere taraflarla çeşitli temaslar kurdu.
Fakat gerek burada gerekse diğer ülkelerde yapılan görüşmeler somut bir sonuç vermekten henüz uzak.Nitekim rapor, diyalog konusunda mesafe kat edilememesi durumunda sonbahardan itibaren çatışmaların şiddetleneceğini de öngörüyor ve İran ordusunun doğuda her an teyakkuzda bulunması gerektiğini de ekliyor. İran'da bu konuda önemli bir hareketlilik göze çarpıyor.
İşbirliği mümkün mü?
Türkiye ile İran arasında Afganistan konusunda önemli görüş ayrılıkları var. İran, Türkiye'nin Kabil Havalimanını işletmesi fikrine sıcak bakmıyor ve Türkiye'nin de NATO ile beraber ülkeden çekilmesi gerektiğini düşünüyor.Bu nedenle de İran, Türkiye'yi sürecin dışında bırakma gayretinde.
Düzensiz göçler başta gelmek üzere çeşitli boyutlarıyla krizden doğrudan etkilenen Türkiye açısından ise Afganistan'daki sürecin dışında kalmak bir seçenek değil.Nitekim Savunma Bakanı Hulusi Akar 7 Ağustos'ta yaptığı açıklamada Türkiye'nin uygun şartlar altında havalimanını işletmeye talip olduğunu yineledi.
Diğer yandan Türkiye, İran sınırının Van'ın Çaldıran ilçesinden başlayarak Ağrı'nın Doğubayazıt ile Hakkari'nin Yüksekova hattına kadar uzanan bölümünde, tamamlandığında 295 kilometre uzunluğa ulaşacak olan duvar inşaatına devam ediyor.Tahran ise bu adımdan rahatsız. 18 Haziran 2021'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan İbrahim Reisi 5 Ağustos'ta görevi Hasan Ruhani'den devraldı ve yemin töreninde komşularla ilişkilere önem vereceğini belirtti.
Ancak Suriye ve Irak gibi kriz alanlarında önemli sorunlar yaşayan iki ülke arasında göçlerin kontrolü konusunda ise herhangi bir koordinasyon birimi bulunmuyor. İran'ın iki ülke arasında bir geri kabul anlaşması yapılmasına yanaşması ise oldukça zor.
Dahası, İran'ın Afganistan krizinde Irak yahut Suriye'dekinden farklı davranmasını beklemek doğru olmaz.Bu kriz alanlarında milis güçleri yoğun şekilde kullanan İran, benzer bir yaklaşımı Afganistan'da da tekrarlayabilir.
Türkiye, İran'ın Suriye ve Irak'ta milis güçler kullanmasından başından itibaren rahatsız. Özellikle İran'da yaşayan ve vatandaşlık vaadi verilen Afgan göçmenlerden oluşan Fatımiyyun tugayının sicili kabarık.Afgan hükümeti de bu durumdan rahatsız ve birkaç yıldır bu unsurların gelecekte Afganistan'da istikrarsızlaştırıcı etkilerinin olabileceğinden endişe ediyordu.
Uzun süredir temas halinde olduğu Taliban'ı özellikle çekilme karası sonrasında ABD karşıtı mücadelesi nedeniyle öven İran'ın bu yapıya olan ilgisi Kabil'deki hükümeti dengeleme amacıyla bağlantılı.Türkiye de kararlı tutumuyla kendi pozisyonunu ortaya koymaya devam ediyor.
Türkiye, planladığı şekilde Kabil Havalimanını işletme ve Afganistan'daki taraflar arasında arabuluculuk yapma girişimlerini sürdürecektir.Ancak Türkiye aynı zamanda, düzensiz göç ve uyuşturucu ticareti gibi nedenlerle Batı ülkelerini de yakından ilgilendiren bu krizde NATO'nun lojistik, mali ve diplomatik sorumluluk almasını da içeren bir uluslararası desteğe ihtiyaç duyuyor.
Her halükarda Afganistan'da istikrarın sağlanması ve göç sorununun büyümemesi için bölgenin diğer devletlerinin yanı sıra Türkiye ile İran'ın işbirliği yapması gerekiyor.Ne var ki geride kalan yıllarda, kriz alanlarındaki gerilimi belirli bir düzeyde tutmayı başaran iki ülkenin çözüm süreçlerinde tatminkar bir mesafe kat edemediği görüldü.
Bu nedenle, Türkiye'nin düzensiz göç konusunu Afganistan'ın diğer komşularını da içeren daha geniş bir uluslararası düzleme taşıması gerekiyor.Zira Türkiye ile İran'ın öncelikleri diğer alanlarda olduğu gibi Afganistan'da da uyuşmuyor.
[Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Leiden Üniversitesi İran Çalışmaları bölümünde tamamlayan Dr. Serhan Afacan Marmara Üniversitesi Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü'nde öğretim üyesidir]