SEYFİ ÇELİKKAYA
İstanbul'da Rum ve Ermeni ustaların yanında çalışıp, el sanatları, tarihi ahşap eserlerin yapımı ile Osmanlı köşk ve saraylarının restorasyonlarında çalışan 62 yaşındaki Ahmet Ay, emekli olduktan sonra yerleştiği memleketi Kırşehir'in Çiçekdağı ilçesindeki evinin bahçesinde kurduğu atölyede, su kabağı ve ahşap malzemeyi sanata dönüştürüyor.
Ahmet Ay, 12 yıl önce emekli olduktan sonra Kırşehir'in Çiçekdağı ilçesindeki evinin bahçesine, kurduğu atölyesinde, gönül verdiği ahşap sanatının yanında bahçesinde yetiştirdiği su kabağını sanata dönüştürüp, kabak kemani ve çeşitli süs eşyaları yapıyor.
Sanatçı, gürgen, meşe, dişbudak, kayın, çam, köknar, şimşir, kavak ve söğüt başta olmak üzere her türlü ağaçtan Osmanlı zarafetini yansıtan köşk ve konak maketleri, rahleler, padişahların kullandığı sandıklar, bastonlar, kağnı ve at arabaları, kabak kemani gibi eşyalar üretiyor, taleplere yetişmeye çalışıyor.
"AHŞAPTA AÇTIM GÖZÜMÜ, AHŞAPLA KAPIYORUM ARTIK"
2022 yılında Ankara'da girdiği sınav sonrasında 'Devlet sanatçısı' unvanını da alan sanatçı Ahmet Ay, şöyle konuştu:
"Evimin bahçesine ufak bir atölye yaptım.Burada el sanatları yapıyorum.Ormandan çıkan ağacı göz önüne alın, ne olursa onu yapıyorum, elim bu işlere yatkın.Oyma yapıyorum, ahşap torna yapıyorum, sandık yapıyorum, maket ev yapıyorum, gemi yapıyorum, kağanı yapıyorum, at arabası yapıyorum.
Keman yapıyorum, kabak kemanı.Kabakları da kendim yetiştiriyorum aynı zamanda burada bahçede.Su kabağından Kabak kemaninin yanı sıra lamba yapıyorum, abajur yapıyorum.Daha modellerim var kafamda, onları geliştiriyorum."
"BEN BİR KÜLTÜR HİZMETİ VERİYORUM"
Küçük kürenin altına bir aslan ayağı yapıp, kenarına da bir bayrak diktikten sonra altına da Neşet Ertaş'ın "Ah yalan dünya" sözünü yazacağını anlatan sanatçı Ay, çöpe atılan bir kemanının da kendisine tamir için getirildiğini, tamiri bitince sergileyeceğini vurguladı. Günde iki tane keman yapabildiğin bildiren Ay, açıklamasını şöyle sürdürdü:
"Günlük iki tane rahat biçiyorum, kabağın kurumasını bekliyorum.Kurumuş kabak, hazır klavyeyi yapıyorum, bu klavyeyi yapıyorum, iki ay, üç ay öncesinden, buraya asıyorum.Ahşap da ağaçta çalışma varsa kullanmıyorum.
Kabağa monte ediyorum. İç Anadolu'da bunun ilk yapımcısı benim.Bayburt'a da Artvin'e de Diyarbakır'a gönderdim, birçok yere gönderdim.Fiyatı bin liradan başlıyor üç bin liraya kadar yapıyorum.
Kaliteye göre fiyatı değişir.Ben bir kültür hizmeti veriyorum.Bunu da aynı zamanda Orta Anadolu yani İç Anadolu'ya yaygınlaştırmaya çalışıyorum.Bu bir Türkmen enstrümanıdır.Bir kültürdür efendim.
Dört yüz yıllık geçmişi var bunun Türkiye'de.Bunun ana vatanı Türkmenistan, Türkmenistan'dan geldi bu Kabak Kemani olarak ve Azerbaycan'da İran'da kullanıldı.Türkiye'ye girdi bu.Türkiye'de de Osmanlı'nın son dönemlerinde bu Orta Anadolu'dayken Ege'ye kaydı.
Ege'den de bu İspanya'ya gitti, Avusturya'ya gitti.Oradan da keman olarak döndü.Yani çene altı kemanı olarak döndü. Şu elimdeki kemanın asıl kaynağı bundan geliyor, kabak kemaniden."